Rating: 0
Content: Türkiye’ye yurt dışından gelen yatırımlar gerek ekonomik gerek politik sebeplerle yakından takip ediliyor. Bu alanda yaşanan gelişmeler ve analizler medyada geniş yer bulabiliyor. Diğer taraftan, Türkiye kaynaklı yatırımcıların yurt dışına sermaye ihraç etmesi ve yatırım yapması, Türkiye’nin ekonomik gelişmesi ve dışa açılmasıyla orantılı olarak gündemimize geç de olsa girmeye başladı.
Bu yazımızda, Türkiye’den yurt dışına çıkan sermayenin coğrafi dağılımına bakıp, bu dağılım içinde önemli bir yer tutan Hollanda’ya sermaye ihracını teşvik eden vergisel sebeplerin anlaşılması ve bu durumun yeni uluslararası vergi gelişmeleri karşısında sürdürülebilirliği hakkındaki değerlendirmelerimizi paylaşacağız.
Yurt Dışına Doğrudan Yatırımların Seyri
TCMB’nin “Ödemeler Dengesi ve İstatistikleri” başlığı altında yayımladığı “Uluslararası Yatırım Pozisyonu” (“UYP”) Raporu’na baktığımızda, aşağıda yer verdiğimizdikkat çekici bazı verilere ulaşıyoruz1:
- Rapor’un başlangıç tarihi olan 2001 yılında 4,6 milyar USD düzeyinde olan “Türkiye’de yerleşik kişilerin yurt dışında doğrudan yatırımları” toplamı 2014 yılı sonu itibarıyla yaklaşık 34 milyar USD düzeyine ulaşmıştır. 2010 ve 2014 yılları arasında ortalama yılda 3 milyar USD civarında bir sermaye ihracı gerçekleşmiştir.
- Buna karşılık, 2010 ve 2014 yılları arasında Türkiye’ye giren doğrudan yabancı sermaye miktarı (gayrimenkul yatırımları hariç) yılda ortalama 10 milyar USD civarında seyretmiştir2.
- Türkiye’nin yurt dışı yatırımları çok yüksek olmamakla birlikte; zaman içinde Türkiye’den sermaye ihracının artış eğiliminde olması, buna karşın Türkiye’ye giren sermaye miktarının (özellikle son yıllarda) sabit bir seyir izlemesi neticesinde Türkiye’nin ödemeler dengesi içinde sermaye ihracının giderek daha fazla bir yer/oran tutmaya başladığını görüyoruz.
- Miktar olarak baktığımızda, en yüksek sermaye ihracı artışlarının küresel mali kriz dönemi (2007 ve 2008 yılları) ve ardından Türkiye’nin ekonomik büyümesinin yavaşladığı ve politik çekişmelerin arttığı (2011 ve sonrası) dönemlere denk geldiğini görüyoruz.
Yurt Dışında Doğrudan Yatırımlar Hangi Ülkelere Gidiyor?
Türkiye’den yurt dışına çıkan sermayenin coğrafi olarak dağılıma baktığımızda aşağıdaki veriler dikkat çekiyor:
- Türkiye’den yurt dışına yapılan sermaye ihracının kıtalar itibarı ile dağılımına baktığımızda, 2014 yılı sonu itibarıyla Avrupa’nın (61%) ve Asya’nın (28%) en önemli paya sahip olduğunu görüyoruz.
- Bu dağılımda, Hollanda (34%), Azerbaycan (22%), ABD (5%), Malta (5%) ve Almanya (4%) öne çıkan ülkeler olarak göze çarpıyor.
- Hollanda’ya yapılan yatırımların Türkiye’den yurt dışına toplam yatırımlar içindeki payının 2001’den 2014’e kadar her zaman 30% üstünde olduğu, diğer bir deyişle istikrarlı olarak Türkiye’den yurt dışına yapılan toplam yatırımların üçte birinin Hollanda’ya gittiğini görüyoruz.
- Diğer ön plana çıkan ülkeler arasında yer alan Azerbaycan’ın yurt dışına toplam yatırımlar içindeki payının ise 2001 yılında 12%’den 2014 yılında 22% düzeyine çıkmış olduğu görülüyor.
Türkiye’den Hollanda’ya Sermaye İhracı Neden Bu kadar Yüksek?
Hollanda, sahip olduğu konumunun yanı sıra; Avrupa’nın en büyük limanı ve su ulaşım ağını da içeren lojistik altyapısı sayesinde Avrupa içinde ve dışında ticaret yapmak isteyen firmalar için özel bir öneme sahip. Dünya Bankası’nın yayımladığı “Logistic Performance Index-2014” Raporu’nda dünya sıralamasında ikinci olarak yer alması da bunun göstergesi. Bunun gibi, Hollanda’ya yatırımı teşvik edebilecek birçok farklı neden (teknolojik gelişim, eğitim ve yaşam kalitesinin yüksekliği, serbest ticareti ve girişimciliği teşvik eden iş ortamı gibi) gösterilebilir.
Ancak, Türkiye’den yurt dışına giden yatırımlara baktığımızda, bunların önemli bir kısmının da Hollanda’nın bir ara “holding ülkesi” olarak kullanıldığı ve nihai olarak üçüncü bir ülkeye aktarılan yatırımlardan oluştuğunu gözlemliyoruz. Buna ilişkin elimizde güvenilir bir istatistik yok. Yazımızın amacıda bunu irdelemek değil, bu durumu teşvik eden gerçeklerin anlaşılmasına yardımcı olmak.
Hollanda’nın bir holding ülkesi olarak cazip bulunmasınısağlayan vergisel unsurlara baktığımızda aşağıdaki konuların ön plana çıktığını görüyoruz:
- Hollanda dünyada en fazla ülkeyle Çifte Vergilendirmeyi Önleme (ÇVÖ) Anlaşması ağı olan ülkeler arasındadır. (2014 yılı itibarıyla 100’ü aşkın ülke ile ÇVÖA mevcuttur.)
- Hollanda’nın kurumlar vergisi oranı 20% – 25% ile Avrupa’nın en düşük oranları arasındadır.
- Hollandalı bir şirketin (Hollanda içi veya dışı) iştiraklerinden veya şubelerinden elde ettiği kazancın vergilenmemesini sağlayan geniş bir istisna (participation exemption) rejimi vardır.
- Yabancı sermayeli şirketlerin Hollanda’da tabi olduğu avantajlı bir vergi rejimi vardır. Yabancı ortağa ödenen faiz ve gayri-maddi hak (royalty) bedelleri üzerinden stopaj uygulanmaz, temettü ödemelerinde ise düşük oranlı vergileme veya hiç vergilememe imkânları mevcuttur.
- Araştırma-Geliştirme ve benzer teknolojik yatırımlar için özel vergi teşvik rejimleri mevcuttur.
- Yabancı ülke vatandaşı olan çalışanlar (expatriates) için özel vergi indirim ve istisnaları vardır.
Bu uygulamalara baktığımızda; özellikle Hollanda’da yabancı sermaye ile kurulan ve Hollanda dışına yatırım yapan şirketler için, hem elde ettiği iştirak kazançlarının vergilenmemesi hem de elde ettiği kazancın Hollanda dışına aktarılmasında düşük oranda vergilenme (bazı durumlarda hiç vergilenmeme) olanakları sağlayarak “holding” şirketleri için ideal bir rejim ortaya koyduğunu söyleyebiliriz.
Diğer taraftan, bu ve benzeri vergi teşvik ve istisnalarının Avrupa’da uluslararası yatırımcıları ve holding şirketlerini kendilerine çekmek isteyen diğer bazı ülkeler (Lüksemburg, Belçika, İrlanda, İsviçre gibi) tarafından da kullanıldığını ve geliştirildiğini biliyoruz. Dolayısıyla, Hollanda’nın kendi vergi rejimi her ne kadar cazip gözükse de, Türkiye’den yurt dışına çıkan doğrudan yatırımlar için neden ana holding merkezi haline geldiğini tek başına açıklamıyor.
Türkiye’de İştirak Kazançlarının Vergilenmesi ve Hollanda ÇVÖ Uygulaması
Türkiye’deki bir şirketin yurt dışında kurulan iştirakinden elde ettiği kazançlar, Türkiye’ye aktarıldığında vergiye tabi kazancın bir unsuru ve %20 oranında kurumlar vergisine tabi oluyor. Ancak, Kurumlar Vergisi Kanunu (KVK) Madde 5-1-b kapsamında yer alan koşulları sağlayan durumlarda yurt dışından elde edilen iştirak kazançları Türkiye’de vergiden istisna edilebiliyor. Bu koşullar arasında, Türkiye’ye kar dağıtımı yapan firmanın kendi ülkesinde asgari %15 vergi yükünün sağlanması da yer alıyor.
Yurt dışında (örneğin Hollanda’da) kurulu bir ara holding şirketi, genel olarak, iştiraklerinden elde ettiği kazançlar üzerinden vergi istisnasına tabi olacağı için kendi ülkesinde herhangi bir kurumlar vergi yükü ortaya çıkmıyor. Sadece bu kazancın Türkiye’ye aktarılması durumunda %5 (bazı durumlarda %0) kar dağıtım stopajı uygulanıyor. Sonuç olarak 3’ncü bir ülkede kaynaklanan ve Hollanda’daki bir ara holding şirketinden Türkiye’ye aktarılan kazançlar istisna koşullarını sağlamadığı için normalde Türkiye’de vergiye tabi olması gerekiyor.
Bu kazançların yurt dışında (örneğin Hollanda’da) bir ara holding şirketi düzeyinde tutulması ve Türkiye’ye dağıtılmaması durumunda ise Kurumlar Vergisi Kanunu Madde 7’de tanımlanan “Kontrol Edilen Yabancı Kurum” (“KEYK”) düzenlemeleri çerçevesinde yine Türkiye’de beyan edilmesi ve vergilenmesi gerekiyor.
Bu açıdan baktığınızda, yurt dışında bir ara holding şirketi kullanarak yatırım yapmanın vergisel olarak önemli bir avantajı kalmıyor diye düşünebilirsiniz. Bu durum Türkiye’nin kendi vergi rejiminde yer alan düzenlemelerden kaynaklanıyor. Ancak bu olumsuzluğu ortadan kaldıran bir düzenleme Türkiye ile Hollanda arasında olan ÇVÖ Anlaşması'nda yer alıyor.
Söz konusu Anlaşma’nın “çifte vergilendirmeyi önleme” başlığı altındaki 23’ncü maddesi ve anlaşmaya ekli protokolün XIV maddesi doğrultusunda, Türkiye mukimi bir şirketin Hollanda’da mukim (ve en az 10% hissesini elinde bulundurduğu) bir Hollanda şirketinden elde ettiği bir temettü geliri Türkiye’de vergiden muaf tutulacaktır.
Bu şekilde Hollanda’da kurulu bir ara holding şirketi yurtdışından elde ettiği kazançları düzenli olarak Türkiye’deki ana ortağına temettü olarak aktararak (ve istisna hükümlerinden yararlanarak) KEYK düzenlemelerinden de kaçınmış oluyor.
Bu hüküm, yani Türkiye’ye aktarılan iştirak kazançlarının vergiden muaf tutulması (exemption method) Türkiye’nin taraf olduğu ÇVÖ anlaşmaları arasında çok az sayıda anlaşmada yer almaktadır. Dolayısıyla, Hollanda’nın yukarıda saydığımız özelikleri (diğer ülkelerle vergi anlaşması ağı, holding şirketleri için özel vergi istisnaları vb) bu özel istisna imkanı ile birleştiğinde Hollanda’nın neden Türkiye’den yurt dışına giden yatırımlar için merkez üs haline geldiğini daha net anlayabiliyoruz.
Uluslararası Holding Şirketleri BEPS Düzenlemeleri Sonrası Nasıl Etkilenecek?
OECD bünyesinde yapılan bir çalışma kapsamında zarar verici vergi planlamaları ve vergi kayıp/kaçağına yol açan uygulamalar ile mücadele etmeyi ve uluslararası vergi alanında bilgi paylaşım imkânını artırmayı hedefleyen, kısaca BEPS olarak geçen “Matrah Aşındırma ve Kar Aktarımı” (Base Erosion and Profit Shifting) inisiyatifi son yıllarda uluslararası vergilemenin en önemli konu başlığı oldu. Uzun tartışmalar sonucunda, 5 Ekim 2015’te yapılan OECD toplantısında BEPS kapsamında hayata geçirilmesi teklif edilen 15 aksiyon planının son hali duyuruldu3. Esas itibarıyla bir tavsiye kararı niteliğinde ama uygulaması uluslararası kamuoyu tarafından takip edilecek olan bu düzenlemelere geçiş için ülkelere bir geçiş dönemi tanındı.
Bu Aksiyon Planı arasında yer alan kararlardan bir tanesi (6 Numaralı Aksiyon Planı; Preventing the Granting of Treaty Benefits in Inappropriate Circumstance) vergi anlaşmalarından kaynaklanan menfaatlerden uygun olmayan şekilde yararlanılmasını engellemeyi amaçlıyor.
Söz konusu Aksiyon Planı, özet olarak, iki ülke mukimlerinin karşılıklı yararlanması ve çifte vergilenmenin önüne geçilmesi için imzalanan bir vergi anlaşmasından üçüncü bir ülke mukiminin her iki ülkede de vergi verilmemesi veya ödenecek verginin yapay bir şekilde düşürülmesi sonucunu doğuracak şekilde yararlanmasını sağlayacak işlemlerin ve yapıların önüne geçilmesini amaçlıyor. OECD, mevcut vergi anlaşmalarının ve ülkelerin vergi rejimlerinin bu durumla mücadele etme konusunda yetersiz kaldığını da kabul ediyor.
Bu durum ile mücadele etmek için önerilen düzenlemeler kısaca aşağıdakileri kapsıyor:
- Vergi anlaşmasına taraf olan ülkelerin, anlaşmaların vergi ödenmemesi (Non-Taxation) sonucunu doğuracak şekilde amaç dışı kullanımının (Treaty Shopping) önüne geçmeleri gerektiğinin hem vergi anlaşmaları içinde hem de yerel mevzuatlarında düzenlenmesi
- Vergi anlaşmaları içinde, belirli koşulları sağlamayan şirketlerin vergi anlaşması faydalarından yararlanamayacağına ilişkin özel düzenlemelerin (Limitations on Benefits “LOB” rule) yer alması ve sahiplik, faaliyet konusu gibi unsurlar itibarıyla vergi anlaşması tarafı olan ülkede sağlanması gereken asgari koşulların belirlenmesi sağlanması
- Daha genel bir kural olarak, değerlendirmeye konu işlem veya yapının kurulmasındaki ana amacın vergiden kaçınma olmadığının test edilmesini (Principal Purposes Test “PPT”) sağlayan düzenlemelerin de vergi anlaşmalarında yer almasının sağlanması
Bu kararların hayata geçirilmesi ve uygulanması taraf olan ülkelerin hem vergi anlaşmalarında hem de yerel mevzuatlarında önemli değişiklikler gerektiriyor. Bu süreçte, OECD üye ülkelerin kendi özel durumları ve gereksinimleri doğrultusunda belli bir esneklik içinde adapte edilerek hayata geçirilmesi gerekliliğini de kabul ediyor. Sonuç olarak, ülkelerin hangi değişiklikleri ve ne ölçüde kabul edeceği belli olmadan BEPS kararlarının uluslararası holding yapılarını kesin olarak nasıl etkileyebileceğini söylemek mümkün değil ama bu alandaki değişiklikler yakından takip edilmeli.
Türk Yatırımcıların Hollanda Holding Yapısının BEPS Karşısındaki Durumu Nedir?
Türk yatırımcılarının Hollanda üzerinden kurdukları holding yapılanmalarına ve bu durumu sağlayan gerekçelere yazımız içinde yer vermiştik. Özet olarak duruma bakarsak, bir Türk yatırımcı Hollanda’da kurduğu bir ara holding şirketi aracılığı ile 3’ncü bir ülkeye yatırım yaparak ilk adımda hem Hollanda’nın o ülke olan vergi anlaşmasının avantajlı hükümlerinden hem de Hollanda yerel mevzuatının getirdiği istisnalardan yararlanabiliyor. İlave olarak, bir sonraki adımda, Hollanda’dan Türkiye’ye aktardığı kazançlar ile ilgili Hollanda-Türkiye vergi anlaşmasından da yararlanmış oluyor ve sonuçta 3’üncü ülke kaynaklı bir kazancı Türkiye’ye vergi yükü olmadan getirmeyi başarıyor.
Mevcut vergi anlaşmaları ve yasal düzenlemeler çerçevesinde, anlaşma koşulları sağlandığı müddetçe, bu yapı sürdürülebiliyor. Ancak, yukarıda atıf yapılan BEPS Aksiyon Planının önerdiği LOB ve PPT düzenlemeleri ilgili ülkeler tarafından hayata geçirilirse; Türkiye kaynaklı bir yatırımcının Hollanda’da önemli bir faaliyeti, ortaklığı, yatırımı vb. bulunmadığı durumda sadece holding şirketi kurarak Hollanda ile 3’üncü ülkelerin vergi anlaşmalarından menfaat temin etmesi ve üstüne bir de Türkiye – Hollanda Anlaşması’nın getirdiği özel istisna avantajından yararlanması sürdürülemez bir yapıya dönüşebilir. Bu konuda son değerlendirme, belirtildiği gibi söz konusu anlaşma ve yasal düzenleme değişiklikleri ortaya çıkınca yapılabilir.
Ancak, taraf ülkeler kendi mevzuatlarında bazı değişiklikler yaparak bir nevi ara çözüm olabilecek uygulamaları şimdiden hayata geçirmeye başladılar.
Örneğin, Hollanda 2014 yılından geçerli olmak üzere Hollanda’da kurulu bir şirketin Hollanda mukimi sayılabilmesi ve vergi anlaşmalarından yararlanabilmesi için gerekli olan asgari standartları (substance requirements) geliştirdi. Yeni standartlar arasında dikkat çekici olanlar şunlar:
- Hollanda’da kurulu şirketin yöneticilerinin en az yarısının Hollanda mukimi olması ve bu yöneticilerin aynı zamanda yönetilen şirketin iş kolu hakkında yeterli deneyime sahip olması ve yöneticilik yetkisini fiilen kullanabilmesi
- Şirketin önemli yönetim kararlarının Hollanda’da alınması (bu sadece yurt dışında alınan kararların Hollanda’da belgelendirilmesi olarak değil fiilen yönetim kararlarının Hollanda’da alınması olarak uygulanmalı )
- Holding şirketlerinin iştiraklerine ilişkin yatırımların belirli bir oranının (%15) sermaye ile karşılanması sağlayacak derecede holding şirketlerinin yeterli sermayesi olmalı
Bu gibi ara düzenlemeler OECD ve uluslararası kamuoyu tarafından yeterli görülecek mi bunu zaman ve uygulamalar gösterecek. Ancak uzun vadede OECD’nin önerdiği aksiyon planlarının bir ölçüde AB tarafından benimseneceği ve AB üyesi ülkelere uygulanmasının zorunlu hale geleceği şeklinde bir öngörü var. Böyle bir durumda, AB direktifleri doğrultusunda Hollanda’nın gerek Türkiye ile gerekse diğer ülkeler ile olan vergi anlaşmalarının BEPS aksiyon planı doğrultusunda revize edilmesi halinde yukarıda bahsedilen LOB ve PPT testlerini geçemeyen ara holding yapılarının sürdürülemeyeceği ve yeniden yapılanmasının gerekeceğini söyleyebiliriz.
Bunun olup olmayacağı veya ne kadar zaman alacağı konusunda bir tespit yapmak mümkün değil ama Türkiye kaynaklı yatırımcıların gerek mevcut gerek planlanan yatırımları için yakından takip edilmesini ve gerek olduğu noktalarda uzman desteği alınmasını tavsiye ediyoruz.
Saygılarımızla
[1] TCMB-Uluslararası Yatırım Pozisyonu Gelişmeleri
[2] Ekonomi Bakanlığı Uluslararası Doğrudan Yatırım İstatistikleri
[3] http://www.oecd.org/tax/beps-reports.htm
AuthorName: Ayhan Üstün
AuthorName:ID: 29
CategoryName: BEPS
CategoryName:ID: 107
ShortDescription: Türkiye’ye yurt dışından gelen yatırımlar gerek ekonomik gerek politik sebeplerle yakından takip ediliyor. Bu alanda yaşanan gelişmeler ve analizler medyada geniş yer bulabiliyor. Diğer taraftan, Türkiye kaynaklı yatırımcıların yurt dışına sermaye ihraç etmesi ve yatırım yapması, Türkiye’nin ekonomik gelişmesi ve dışa açılmasıyla orantılı olarak gündemimize geç de olsa girmeye başladı…
Date: 4/1/2016
Attachments: http://www.kpmgvergi.com/Blog/Lists/BlogText/Attachments/569/shutterstock_156110045-b.jpg
http://www.kpmgvergi.com/Blog/Lists/BlogText/Attachments/569/shutterstock_156110045-k.jpg