Rating: 0
Content:
Türkiye, gelişmekte olan birçok ülke gibi yabancı yatırım çekme konusunda küresel bir rekabet içinde. Gerek yerli, gerek yabancı yatırımcıları teşvik etmek için kullanılan yöntemlerin arasında vergi teşvikleri ve benzeri indirim ve istisnalar yer alıyor. Yabancı yatırımcılar ayrıca Çifte Vergilendirmeyi Önleme (ÇVÖ) Anlaşmaları yolu ile kendilerine sağlanan bazı düzenlemelerden yararlanabiliyor.
Ancak zaman zaman bu vergi avantaj ve istisnaların amacına aykırı olarak kullanıldığı yolunda eleştiriler yapılıyor. Vergi incelemelerinde benzer yaklaşımlarla cezai tarhiyatlar yapıldığı da görülebiliyor..
Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler liginde yer alan Hindistan’da benzer bir durumu değerlendiren Hindistan Yüksek Mahkemesi’nin verdiği bir karar, bu konuda bizi tekrar düşünmeye sevk ediyor.
Hindistan’daki Örnek Olay ve Yargı Kararı’nın Özeti
Hindistan’ın bazı düşük vergi rejimi olan ülkeler ile Çifte Vergilendirmeyi Önleme (ÇVÖ) anlaşmaları var (Moritus, Singapur, Hollanda gibi). Bu anlaşmalarda, Hindistan’daki bir şirketin hisse satışından kaynaklanan kazancın (belirli koşullarda) Hindistan’da vergilendirilmeyeceği öngörülüyor. Çok uluslu şirketler Hindistan’daki yatırımlarını genelde bu ülkelerde kurdukları holding şirketleri aracılığı ile yapıyorlar ve ileride bu yatırımlarını elden çıkardıklarında ortaya çıkan değer artış kazancı üzerinden ÇVÖ anlaşması hükümleri gereği Hindistan’da vergi ödemiyorlar.
Hindistan Vergi İdaresi geçmişte bazı durumlarda ÇVÖ’lerden kaynaklanan avantajların kullanımını diğer ülkede yeterli ticari varlık (substance) bulunmadığı ve vergi anlaşmalarından haksız yararlanıldığı (treaty shopping) gibi argümanlarla reddetti; uluslararası vergi ve iş kamuoyu tarafından yakından takip edilen hukuki ihtilaflar ortaya çıktı. Hindistan Yüksek Mahkemesi, çok uluslu bir şirket ile Hindistan Vergi İdaresi arasındaki (emsal teşkil edebilecek) benzer bir davada vergi mükellefi lehine karar verdi.
Hindistan Mahkemesi’nin Kararının Dayanağına Bakalım…
Bu kararın dayanağı olarak da Hindistan Vergi İdaresi’nin ÇVÖ’nün içinde yer alan objektif koşullar dışında tek taraflı ve öznel koşullar koymasının, anlaşmanın ruhuna aykırı olduğunu gösterdi. Hatta Yüksek Mahkeme daha da ileri giderek, kanunla getirilmiş vergi avantajlarının ve vergi anlaşması avantajlarının uluslararası yatırım çekmek isteyen ülkelerin kullandığı rekabetçi bir olanak olduğunu ve yatırımcıların bu avantajlardan kanunun el verdiği en yüksek ölçüde yararlanmaya hakkı olduğunu vurguladı. Söz konusu dava örneğinde, uluslararası vergi hukuku ve ÇVÖ anlaşmalarının uygulanmasını bakımından altı çizilmesi gereken yerler var:
- Mahkeme kararı Hindistan’daki şirketin hisselerini elden çıkartan ve değer artış kazancı elde eden holding şirkete ilişkin anlaşmaya taraf olan diğer ülke (Moritus) tarafından düzenlenen “mukimlik belgesinin” doğruluğunun veya diğer ülkedeki ticari varlığın Hindistan vergi idaresi tarafından sorgulanmasının ve ilave bazı koşullarla test edilmeye çalışılmasının iki ülke arasındaki anlaşmanın ruhuna aykırı olduğunu belirtiyor. Hatta böyle bir sorgulamanın diğer ülkenin egemenlik hakkına ve hukuk sistemine saygı duymamak anlamına geleceğini; Hindistan vergi idaresinin böyle ilave bir koşulu ancak diğer ülke ile anlaşarak ve ÇVÖ’ye ilave yaparak düzenleyebileceğini ifade ediyor.
- Ayrıca kararda bir yatırımcının Hindistan’a (veya başka bir ülkeye) yapacağı yatırımı hangi ülke üzerinden ve hangi anlaşmalardan yararlanarak yapacağı konusunda Hindistan’ın tek taraflı olarak belirleme yetkisi olamayacağı vurgulanıyor. Çok uluslu şirketlerin hukuki sistem içerisinde yatırım serbestisi olduğuna ve bu serbesti içinde daha fazla vergi avantajı taşıyan bir yatırım modeli tercih etmesinin de ekonomik hayatın doğal bir sonucu olduğunu ve “treaty shopping” argümanın (kanundaki ve anlaşmalardaki koşullar sağlandığı müddetçe) kendi başına bir mükellefin vergi avantajlarını reddetmek için yeterli olmadığını söylüyor.
- Son olarak, daha fazla yatırım çekmek isteyen ülkelerin konuya “bütüncül” yaklaşması gerektiğinin ve yabancı yatırımı teşvik eden düzenlemelerin sadece vergi geliri bakımından değil istihdam, üretim, nakit akışı gibi ekonomiye genel faydaları ile değerlendirilmesi gerektiğine dikkat çekiliyor. Ülkelerin vergi teşvik ve istisnalarını ve vergi anlaşması avantajlarını kabul ederken bunlara topluca baktıklarını, ama ileride bir yatırımın sonlandırılması aşamasında sadece vergi geliri kaybına bakarak bu avantajların kötüye kullanıldığının iddia edilemeyeceğine de dikkat çekiliyor.
Vergi Alanında Uluslararası Gelişmeler
Uzun zamandır OECD ve AB gibi uluslararası organizasyonlar bünyesinde vergi kayıp ve kaçağı ile mücadele konusunda devam eden birçok inisiyatif var. En yaygın olarak bilinen i,OECD vergi komisyonu tarafından yürütülen Matrah Aşındırma ve Kar Aktarımı
(BEPS) Aksiyon Planı. Bu plan çerçevesinde 2015’in son çeyreğinde 15 konu başlığında üye ülkelere “tavsiye kararı” çıkarıldı. Üye ülkeler bu kararların gerektiği düzenlemeleri gerek yerel mevzuatlarında, gerek ikili vergi anlaşmalarında dikkate alarak vergi kayıp ve kaçağı ile mücadele için uluslar üstü ve ortak bir platform oluşturmaya çalışıyorlar. Bu doğrultuda, çok uluslu şirketlerin vergi yapılanması yolu ile “agresif vergi planlaması” yapmalarının önüne geçilmeye çalışılıyor. Ancak dikkat çekilmesi gereken husus, bu çabaların ortak amacının vergi teşvik ve avantajlarını ortadan kaldırmak değil, makul ölçülerde ve hem ülkeler hem de yatırımcılar tarafından öngörülebilir (objektif) kurallar çerçevesinde zarar verici vergi uygulamalarının önüne geçmek olduğu. Bunun uygulaması ise yine üye ülkelerin hangi mevzuat değişikliklerine hangi sürede hayata geçireceklerine bağlı. Ancak bu sürecin ülkelerin politik tercihlerinden etkileneceği ve önerilen aksiyon planlarının her ülkede içerik ve zamanlama olarak farklı değişikliklere yol açacağına dikkat etmek gerekiyor.
Türkiye’de Durum Nedir?
Türkiye bir yandan BEPS gibi uluslararası aksiyon planlarını desteklediğini açıklarken, bir yandan da kendi yerel mevzuatında var olan düzenlemeler ile genel olarak “anti-avoidance” denilen vergiden kaçınmayı zorlaştıracak düzenlemeleri uyguluyor (örtülü sermaye, transfer fiyatlaması, kontrol edilen yabancı kurum düzenlemeleri ve vergi cennetleri ile mücadele gibi). Ancak uygulamada görüyoruz ki, gerek Vergi İdaresi’nin muktezalar yolu ile ortaya koyduğu görüşlerinde, gerek vergi inceleme elemanlarının yaklaşımlarıyla, vergi avantajlarının uygulanması “özün önceliği” (substance over form) gibi ilave koşullarla sorgulanıyor. Yerel vergi mevzuatı bakımından bunun uygulanması ayrı bir tartışma konusu. Ancak yukarıda atıf yapılan Hindistan vVergi mMahkemesi kararının ve dayanak olan görüşlerinin Türkiye’de yatırım yapan (yapmayı düşünen) yabancı yatırımcılar için ayrı bir önemi var.
Yabancı Yatırımcılar Hangi Vergi Avantajlarından Yararlanıyor?
Yabancı yatırımcıların Türkiye’deki yatırımlarına ilişkin ÇVÖ anlaşmaları temelinde elde ettikleri belli başlı avantajları şöyle sıralayabiliriz:
- Temettü dağıtımı üzerinden düşük oranlı vergilenme
- Sermaye değer artış kazançlarının Türkiye’de vergilenmemesi
- Gayri maddi hak bedeli (royalty) ve kira ödemelerinin düşük oranda vergilenmesi
- Serbest meslek kazancı ödemelerinin Türkiye’de stopaja tabi edilmemesi
- Ticari ve ücret kazancı gibi kazançlarda vergileme esaslarının belirlenmesi
- Olası çifte vergilendirmenin istisna veya mahsup gibi yöntemlerle giderilmesi
Uygulamada, giderek artan ölçüde, bu gibi vergi avantajlarının uygulanmasında Türk Vergi İdaresi’nin “olayın gerçek mahiyeti” gibi argümanlar kullanarak ÇVÖ avantajlarının uygulanmasını sınırlamaya çalıştığını görüyoruz.
Örneğin; yönetim gider payı altında yapılan ödemelerin gayri maddi hak bedeli gibi görülerek stopaja tabi tutulması, değer artış kazancını elde yabancı kurumun diğer ülkede kurulu olan ticari varlığının sorgulanması, ticari kazanç kapsamındaki ödemelerin Türkiye’de işyeri veya daimi temsilci aracılığı ile elde edildiği iddiasıyla vergi tarhiyatları yapılmaya çalışıldığını görüyor veya duyuyoruz.
Bu gibi uygulamalar salt “vergi geliri kaybı” bakış açısı ile yabancı yatırımcıların haksız bir avantaj elde ettiği ve bunun kanun maddelerin gerekçesine ve işlemin gerçek mahiyetine aykırı olduğu iddialarına dayandırılıyor. Bunların arasında kuşkusuz haklılık payı olan durumlar olabilir. Ama bu yaklaşımın yaygınlaşması daha fazla yabancı yatırım çekmek isteyen Türkiye gibi ekonomiler için ciddi bir risk barındırıyor.
Yukarıda atıf yapılan Hindistan Vergi Mahkemesi kararının dikkat çektiği kavramlar bizce çok önemli. Hem ülkeler hem de yatırımcılar bir yatırım kararını “bütüncül” olarak değerlendirmek durumunda. Özellikle yatırımcılar hangi ülkede ne yatırımı yapacağına karar verirken belirli kriterlere dayanarak oluşturduğu yatırım modellerine bakıyor. Bir ülkenin imzaladığı ÇVÖ anlaşmasının avantajı burada devreye giriyor. Yatırımcılara yatırımdan kaynaklanan kazançlarının gelecekte nasıl vergileneceği konusunda ülkelerin yerel mevzuatı üstünde bir belirlilik sağlıyor. Ülkeler yatırım çekmek için bu gibi avantajları ve geniş ÇVÖ ağlarını yatırımcıların önüne sunduktan ve yatırım yapıldıktan sonra ÇVÖ gibi uluslararası anlaşma yolu ile sağlanan bir avantajın yerel mevzuat veya yorum yolu ile kısıtlanmaya çalışılması, yeni yatırımcıları ürkütebilecek tehlikeli bir yaklaşım.
Eğer Türk Vergi İdaresi bazı ÇVÖ hükümlerinin çok geniş düzenlendiğini ve kötüye kullanılabileceğini düşünüyorsa, bu konuda taraf ülkeler bir araya gelerek anlaşmaya değişiklik yapma veya ilave koşullar koyma yolunu tercih edebilir. Bu durumda herkes yatırımını yaparken bu öngörülebilir koşulları dikkate alır (ve belki yatırım yapmamayı tercih edebilir). Bu değerlendirmede ülkeler vergi gelirini yatırım artışı dolayısıyla elde edeceği genel ekonomik faydadan ayrı düşünmemelidirler.
Sonuç Olarak…
Hindistan Vergi Mahkemesi’nin söz konusu kararının Hindistan’da yatırım yapan (yapmayı düşünen) yatırımcıların hukuk sistemine olan saygılarını ve güven unsurunu pekiştireceği kanaatindeyiz. . Türkiye gibi daha fazla yabancı yatırım çekmek isteyen ülkeler de benzer şekilde yerli ve yabancı yatırımcısına sunduğu teşvik ve avantajları koşulları belli, sürdürülebilir ve hukuk sistemi tarafından korunan bir şekilde sağlayabilirse bu yarışta daha avantajlı duruma geçebilir.
AuthorName: Ayhan Üstün
AuthorName:ID: 29
CategoryName: çifte vergilendirme
CategoryName:ID: 97
ShortDescription: Türkiye, gelişmekte olan birçok ülke gibi yabancı yatırım çekme konusunda küresel bir rekabet içinde. Gerek yerli, gerek yabancı yatırımcıları teşvik etmek için kullanılan yöntemlerin arasında vergi teşvikleri ve benzeri indirim ve istisnalar yer alıyor. Yabancı yatırımcılar ayrıca…
Date: 1/14/2016